Konuşmasına İzmir Demir Çelik’in tarihçesine değinerek başlayan Yazar, “İzmir Demir Çelik olarak üretim gücümüzü daha ileriye taşıyan son yatırımımızla birlikte ham çelik üretim kapasitemiz 3 milyon 100 bin ton, inşaat çeliği üretim kapasitemiz 1 milyon 400 bin ton, ortak profil üretim kapasitemiz ise 400 bin ton seviyesine ulaştı. Yüksek katma değerli ürün gamıyla yurt dışında da tercih edilen bir profil üretim hattına sahibiz” dedi.
Kütük ve blum üretimiyle hem kendi haddehanelerinin hem de iç ve dış piyasanın ihtiyacını karşıladıklarını ifade eden Yazar, 7,5 milyon ton elleçleme kapasitesine sahip liman şirketi ile 370 megavatlık ithal kömüre dayalı termik santralin enerji ihtiyacına katkı sunduğunu, ayrıca kısa sürede tamamlanması beklenen 75 megavatlık bölümle birlikte toplam 150 megavatlık GES yatırımlarının sürdüğünü belirtti. Yazar, “Şirketimiz ve bağlı ortaklıklarımız ülkemize ve insanımıza değer katmayı sürdürüyor” diye konuştu.
“Sektör hem dış hem iç baskılarla mücadele ediyor”
Türk çelik sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yazar, 2004 yılında Türkiye’de yaklaşık 37 milyon ton çelik üretildiğini ve bu kapasitenin yüzde 63’ünün kullanıldığını hatırlattı. Aynı dönemde yarı mamul ithalatının 4,8 milyon tondan 7,12 milyon tona yükseldiğini belirten Yazar, bu artışın yüzde 48 oranında olduğunu kaydetti.
ABD’nin Başkanı Donald Trump döneminde uygulamaya alınan korumacı tarifelerin ve Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın sektör üzerindeki yükleri artırdığına dikkat çeken Yazar, bu gelişmelerin ihracat pazarlarında daralmaya yol açtığını ifade etti.
Yurt içinde ise 2024 yılında devreye alınan İnşaat Demiri İzleme Sistemi’nin (İDİS) sektöre katkı sağlamadığını belirten Yazar, “Etiketleme ve boyama nedeniyle ton başı 2 dolar ek maliyet oluşuyor. Buna işçilik ve diğer giderleri de eklediğimizde, bu yük sektörün üzerinde baskı yaratıyor” dedi.
Kısmi tahribat uygulamasının da üretici ve dağıtıcılara herhangi bir fayda sağlamadığını vurgulayan Yazar, sektöre yönelik bazı düzenlemelerin “negatif ayrımcılık” hissi yarattığını ve bunun sürdürülebilirlik açısından tehdit oluşturduğunu dile getirdi.
Yazar, sektörün hem uluslararası rekabetle hem de iç piyasadaki olumsuzluklarla mücadele ettiğini belirterek, “Bu süreci değiştirebileceğimize inanıyorum. Bu çerçevede çelik gibi olmalı, dimdik ayakta durmalıyız. Türk çelik sektörü olarak bir olmalı, birlikte hareket etmeliyiz” diye konuştu.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı