Demir cevheri piyasasında öne çıkan yeni sahalar ve kapasite artışları, önümüzdeki yıllarda küresel arz–talep dengesini etkileme potansiyeli taşıyor. Yüksek rezervlere sahip ancak henüz tam olarak geliştirilmemiş bölgeler, yatırım kararlarının hızlanmasıyla ve Simandou projesinin başarılı bir şekilde faaliyete geçmesiyle birlikte yeniden gündeme geliyor. Özellikle Afrika, son dönemde demir cevheri projeleriyle uluslararası ilginin merkezinde yer alıyor.
Rhodes Ridge (Pilbara, Batı Avustralya) — Uzun vadeli üretim potansiyeli
“Dünyanın en iyi gelişmemiş demir cevheri yataklarından” biri olarak tanımlanan Rhodes Ridge, Rio Tinto, Mitsui & Co. ve AMB Holdings ortaklığında ilerliyor. Devam eden fizibilite çalışmaları, ilk aşamada yıllık yaklaşık 40 milyon ton üretimi hedefliyor. Toplam potansiyel kapasitenin ise 100 milyon ton/yıl seviyelerine ulaşabileceği belirtiliyor. Bu aşama için 294 milyon ABD doları ayrılırken, 2028’e kadar sürecek ek arama ve teknik çalışmalar için 225 milyon ABD doları tutarında ilave bütçe planlanmış durumda. Fizibilitenin 2029 yılında tamamlanması, ilk cevher üretiminin ise 2030’da başlaması öngörülüyor.
Pilbara’da mevcut yüksek üretim seviyelerine rağmen hâlâ büyük ölçekli işletilmemiş rezervlerin bulunması, Rhodes Ridge’i bölgenin uzun vadeli üretim planları açısından önemli bir konuma taşıyor. Yüksek yatırım gereksinimi ve izin süreçleri ise temel riskler arasında yer alıyor.
Hamersley Bölgesi (Avustralya) — Kaynak potansiyeli ve yatırım ivmesi
Pilbara’daki Hamersley bölgesinde, son dönemde yapılan jeolojik çalışmalar ve analizler, çok geniş ölçekli bir demir cevheri potansiyeline işaret ediyor. Söz konusu çalışmalar, bölgedeki toplam potansiyel kaynağın on milyarlarca ton seviyesinde olabileceğini ve ortalama demir içeriğinin %60’ın üzerinde seyrettiğini ortaya koyuyor. Bu büyüklüğün, mevcut fiyatlarla teorik olarak trilyon dolarlar seviyesinde bir ekonomik değere karşılık geldiği değerlendiriliyor. Uzmanlar, bu tür yüksek tenörlü kaynakların uzun vadede küresel arz güvenliğine ve fiyat istikrarına katkı sağlayabileceğini belirtiyor.
Bölgede ayrıca Rio Tinto ile Çinli Baowu Steel Group’un iş birliği kapsamında Paraburdoo sahasında kapasite ve operasyonel yatırımlar öne çıkarken, Rio Tinto’nun Pilbara bölgesine yönelik çok yıllı yatırım programı Avustralya’nın demir cevheri ihracatındaki güçlü konumunu destekliyor.
Zogota (Gine–Liberya sınırı) — Geliştirme süreci ve koridor belirsizliği
Simandou’nun kuzeyinde yer alan Zogota sahası, geçmişte farklı şirketlerin gündemine gelmiş ancak uzun süre geliştirilmeden kalmış bir proje olarak biliniyor. Proje günümüzde, İngiltere merkezli özel yatırım şirketi Niron Metals tarafından yeniden geliştirilme sürecine alınmış durumda. Fakat ticari üretime geçildiğine dair bir doğrulama bulunmamaktadır.
Gine’nin kendi Trans-Guinean demiryolu hattını önceliklendirmesi ve sınır ötesi taşımacılık için resmi onay vermemesi, Liberya üzerinden ihracat seçeneklerini belirsiz hâle getiriyor. Bu durum, Zogota’nın ihracat planlaması ve yatırım takvimi üzerinde etkili olabilecek dolaylı bir unsur olarak değerlendiriliyor.
Tonkolili (Sierra Leone) — Yerel işleme yatırımları
Yaklaşık 10 milyar tonluk rezerv potansiyeline sahip olan Tonkolili, Afrika’nın en büyük demir cevheri sahalarından biri konumunda. Leone Rock Metal Group tarafından hayata geçirilen Phase I magnetit zenginleştirme tesisi, yıllık 10 milyon ton ham cevher işleme kapasitesiyle 15 Nisan 2025’te devreye alındı. Tesisin tam kapasiteye ulaşmasıyla birlikte, yılda 30 milyon ton ham cevherden yaklaşık 10 milyon ton, %66 Fe tenörlü konsantre üretilmesi hedefleniyor. Proje, istihdam artışı ve yerel kalkınma fonlarıyla birlikte Sierra Leone’nin madencilikte katma değeri artırma hedefiyle uyumlu bir yapı sunuyor.
Demir cevheri madenlerinde orta vadeli görünüm
Pilbara ve Carajás’taki kapasite artışları, önümüzdeki yıllarda yüksek kaliteli demir cevheri arzını destekleyebilirken; Gine’nin ulusal altyapıya dayalı stratejisi bölgesel transit modellerinin önemini azaltabilir. Demir cevheri piyasasında rekabet, üretim miktarının yanı sıra altyapı erişimi, izin süreçleri ve operasyonel sürdürülebilirlik üzerinden şekillenmeye devam ediyor.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı