Programda yaptığı açıklamalarda korumacılık politikalarının geldiği noktaya dikkat çeken Dalbeler, özellikle Avrupa ve ABD’nin çelik sektörünü korumak adına giderek daha yaratıcı ve sınırlayıcı önlemler aldığını vurguladı. ABD’nin Başkanı Donald Trump döneminde uygulamaya konulan ve %25 oranındaki ek verginin kısa bir süre önce %50’ye çıkarıldığını hatırlatan Dalbeler, bu uygulamanın ardından Avrupa’nın ABD’ye çelik ihracatının neredeyse imkânsız hale geldiğini belirtti.
Avrupa’nın bu gelişmeleri gerekçe göstererek, 2019 yılında ithal çeliğe kota ve tarife uygulamaları getirdiğini hatırlatan Dalbeler, normal şartlarda Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına göre üç yıl süreyle geçici olarak uygulanabilen bu tür önlemlerin, günümüzde hem Avrupa hem de Amerika tarafından keyfi olarak uzatıldığını dile getirdi. “Bugün artık DTÖ kuralları yeterince işlemiyor. Ne Amerika ne de Avrupa bu kurallara ciddi şekilde riayet ediyor,” ifadelerini kullandı.
Avrupa, hurda ihracatını sınırlandırmak istiyor
Uğur Dalbeler’in değerlendirmelerinde en dikkat çekici başlıklardan biri Avrupa’nın hurda ihracatına yönelik yeni stratejisi oldu. Dalbeler, Avrupa’nın çelik üretiminde karbonsuzlaşma hedefleri doğrultusunda hurda bazlı üretime yöneldiğini ve bu nedenle hurdaya olan talebin hızla arttığını ifade etti. “Avrupa’daki çelik üreticileri, Brüksel’e baskı yaparak ‘Hurdayı biz yaratıyoruz, ama Türkler, Hintliler, Mısırlılar satın alıyor; fiyatlar yükseliyor, biz rekabet edemiyoruz’ diyerek, hurda ihracatının kısıtlanmasını ya da tamamen durdurulmasını talep ediyorlar,” diyen Dalbeler, bu taleplerin çevresel gerekçelerle meşrulaştırıldığını belirtti.
Dalbeler, Brüksel’in hurda ihracatına yönelik mevzuatsal düzenlemeler yapmaya başladığını, özellikle OECD dışı ülkelere yapılacak ihracatlar için ek kurallar getirmeye çalıştığını vurguladı. Bu adımların Türkiye açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu ifade eden Dalbeler, “Her ne kadar bu düzenlemeler bizi henüz doğrudan engellemiyor olsa da, bu sürecin bizi de kapsaması çok muhtemel. Türkiye açısından son derece riskli bir tablo ortaya çıkıyor,” dedi.
Türkiye'nin hurdaya dayalı üretim avantajı tehdit altında
Türkiye’nin çelik üretim kapasitesinin yaklaşık %70 ila %75’inin hurda bazlı üretimle gerçekleştiğini vurgulayan Uğur Dalbeler, bunun Türkiye için büyük bir rekabet avantajı yarattığını söyledi. Özellikle 2026 yılında yürürlüğe girmesi planlanan Avrupa Birliği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile Türkiye’nin düşük karbon ayak izine sahip çelik üretimi sayesinde Avrupa pazarında ciddi bir avantaj elde edeceğini belirtti.
Ancak Avrupa’nın hurda ihracatına getireceği potansiyel kısıtlamaların bu avantajı ortadan kaldırabileceğini belirten Dalbeler, Türkiye’nin hem doğrudan çelik ihracatında hem de imalat sanayisine yönelik dolaylı ihracatta büyük bir dezavantajla karşı karşıya kalabileceğini ifade etti. “Otomotiv, beyaz eşya, makine imalatı gibi sektörlerde kullanılan çelik eğer daha pahalı hale gelirse, bu durum ihracat gücümüzü de zayıflatır,” dedi.
AKÇT anlaşması gözden geçirilmeli
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile 1997 yılında imzaladığı ve günümüzde Serbest Ticaret Anlaşması statüsünde olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) anlaşmasına da değinen Dalbeler, bu anlaşmanın artık Türkiye’nin aleyhine işlediğini savundu. “Bu anlaşma, kağıt üzerinde ortak pazar gibi görünse de, zamanla sadece Türkiye'nin pazar haline geldiğini gördük. Ortaklık adı altında asimetrik bir ticaret ortamı oluştu. Bu nedenle Türkiye’nin Avrupa ile bu anlaşmayı yeniden masaya yatırması gerekiyor,” ifadelerini kullandı.
Çin baskısı da büyüyor
Programda Çin’in küresel çelik piyasasındaki agresif tutumuna da dikkat çeken Uğur Dalbeler, Çin’in ihracatını aylık 5 milyon tondan 10-11 milyon tona çıkardığını ve bu durumun özellikle Türkiye üzerindeki baskıyı artırdığını belirtti. “Çin, Avrupa ve ABD gibi pazarlardan dışlandıktan sonra Türkiye’ye yöneldi. Ancak Çin’deki çelik üretiminin %60-65’i devlet kontrolünde. Bu nedenle devlet destekli üretim sayesinde fiyatlar çok düşük. Biz ise serbest piyasa kurallarıyla üretim yapmaya çalışıyoruz. Böyle bir rekabette şansımız yok,” dedi.
Bu durumun Türkiye'deki çelik üreticilerinin zarar etmesine, kapasite kullanım oranlarının düşmesine ve sektörde sürdürülebilir yatırım yapılmasının zorlaşmasına yol açtığını ifade eden Dalbeler, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin daha güçlü tedbirler alması gerektiğini vurguladı.
Comments
No comment yet.