NEF Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur, 7. İnşaat ve Konut Konferansı’nda, ‘Gayrimenkul Sektöründe Markalaşma ve Fikir İhracatı’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Konuşmasının bir bölümünde dünyada gayrimenkul sektörünün büyüklüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyan rakamlarla örneklendirerek anlattı. Genç şirketlerin yatırım dünyasını ve sektörü çok kısa zamanda etkileyip dönüştürdüğünü ifade ederek, dijitalleşmenin sektördeki boyutlarını açıkladı.
"Global gayrimenkul sektörünün toplam stok değeri 220 trilyon dolar"
ABD’li global bir firmayı isim vermeden kaynak gösteren Timur; “1940’lı yıllarda 2 milyar olan dünya nüfusu 3 nesilde 7.1 milyar seviyesine çıktığını görüyoruz. Dünyada bir taraftan nüfus artarken aynı şekilde etkileşim hızı da artıyor. Toplam altın rezervi 7.6 trilyon dolar, petrol rezervinin 114 trilyon dolar, dünyadaki tüm ülkelerin gayri safi milli hasılatının toplam değeri ise 87 trilyon dolar civarında.”
Her türlü finansal enstrümanın toplam değerinin 105 trilyon dolar olduğunu ve otel sektörünün toplam büyüklüğünün 550 milyar dolar olduğunu hatırlatan Timur, buna karşılık tüm dünyada global gayrimenkul sektörünün toplam stok değerinin ise 220 trilyon dolar olduğunu söyledi.
Erden Timur; dünyada gayrimenkul stok değerinin kalan altın rezervinin yaklaşık 30 katından daha büyük, kalan petrol rezervinin 2 katından daha büyük bir sektör büyüklüğüne sahip olduğuna değindi.
“Bu kadar büyük bir nüfus ve etkileşim var biz de mevcut çağın çok daha gerisindeyiz. Şöyle rakamlar var, Amerika’da yapılan sektörlerde dijital birleşme endeksli araştırması bizim sektör sondan 2. sırada, bir sonraki sektör ise tarım ve hayvancılık.
"Gayrimenkul sektörü dijitalleşmede sonuncu sırada"
Egzantere Türkiye araştırmasına göre ise, biz tüm sektörler içinde dijitalleşmede sonuncu sıradayız. Dijitalleşme ile ilgili son günlerin güncel olan bir Netflix hikâyesi var. Blockmaster adındaki DVD kiralama mağazası 1985’te kuruluyor ve her 17 dakikada yeni bir mağaza açıyor. Dünya genelinde 12 bin mağazaya ulaşıyor sonra 1997’de Netflix’i kuruyorlar onun herhangi bir mağazası yok. Müşterilerin beğeni anketlerini yaparken onlara bir ürün sunuyor. 1998 de bir internet sitesi açıyor ve Block Master’ın kapısını çalıyor. ‘Netflix beni 50 milyon dolara alır mısın?’ diye. Blockmaster almıyor ve bugün baktığımızda Netflix’in değeri 200 milyon dolar ve toplam internet trafiğinin %15’ini tüketiyor. Blockmaster da tüm mağazalarını kapatmak zorunda kalıp, iflas ediyor. Şöyle bir gerçek var, dünyada diğer sektörler bile ne kadar dinamikken bizim sektörümüz ne kadar statik en azından bunu görürsek kendi gelişimimizi de ona göre yorumlarız. Biz bu sektörde biraz yenilik yapınca kendimizi yenilikçi zannetmeyiz. Statik sektörde zaten biraz kıpırdasan yenilik oluyor. Hâlbuki bizim sektörümüzdeki en yenilikçilerin statikliğiyle bile başka sektörde olsak muhtemelen o sektörlerde yok olurduk. Dünyadaki global 500 büyük şirketin yaş ortalaması 10’un altına düştü. Dolayısıyla bence memleketimizin kalkınması için, dünya bu kadar hızlı dönüşüp, 10 senede şirketler 500 büyük şirket haline gelirken biz değişimimizle övünmemeliyiz. “
“İkinci olarak bugünkü konumuz marka ihracatı oraya getiriyorum noktayı. Amerikan ekonomisinin yüzde 60’ından fazlası girişimcilik ekosistemi. Bizim şu anki gündemimiz yerli ve milli olmak ama yerli ve milli üretimle bunu çok sağlayamıyoruz çünkü tuttuğumuz balık yerli ama mazot yabancı, olta yabancı, motor yabancı, ağ yabancı olunca bir tek fikir konusunda yerli ve milli olabiliyoruz. Yerli ve milli olacak tek şey stratejik anlamda ‘fikir’. Diğer bileşenler başka ülkelerde üretilmiş olsa da sonuç olarak ana katma değer sizin olduğu için çok önemli bir noktaya gidebiliyoruz. “
.JPG)
"Ana gündemimiz markayı nasıl ihraç ederim olmalı"
Nef’in serüvenine de değinerek, fikir ihracatı konusunu irdeleyen Timur, “Biz üç sene önce bu işi yurt dışına taşıyalım dediğimizde, şirket içerisinde buna bir inançsızlık vardı. O yüzden ilk denemede yapamadık. İnançsızlık şu şekilde de oluyor istersek çok global yetişelim; geri kalmışlığı ne inançsızlığa ne hoyratlığa dönüştürmemiz gerekiyor.”
“Sene başından beri üç arkadaşımızla birlikte biz bu işi yapalım dedi ve o zamandan itibaren beri 7 tane anlaşma imzalandı yalnızca fikir ihracatı şeklinde, öz kaynak da koymayarak imzalandı. En son Amerika’daki ikinci anlaşma ana ortağı JP Morgan yani Morgan’a patent satmış oluyoruz diyelim. Daha gidilecek çok nokta var ama bunları yaparken bir dijital platform yapmakla ilgili bir buçuk ay önce dijital çalışmamız vardı. Orada buna benzer bir şey yapmış olan bir şirketle tanıştık. 20 yılda önemli şirketlerin yaptığını, 9 ayda yapmış bir şirket tamamen dijital bir mantıkla. Bizim bu noktaya gelmek için çok fazla artımız var şimdi ortak bir şirket kuruyoruz bu bahsettiğim şirketle. Ayrı lokasyonlarda çok fazla projemiz olduğu için onların deneyeceği çok fazla örnek var. Biz dünyada diğer markalar ve konutçularla kıyaslandığımızda, markalaşma ve tasarım kalitesi anlamında kendi vizyonumuza nazaran çok daha ilerideyiz, bunu net şekilde söyleyebilirim. Rekabet anlamında çok zor bir rekabet içinde bu tip avantajlarımız var. Bunu işbirlikleriyle farklı bir şeye çevirebiliriz yeter ki arzumuz olsun. Çünkü bizim ülkemizin alım gücü ile birlikte bir konut tüketme limiti var. Bu limiti hep burada üreterek biz arttıramayız bu tamamen alım gücüne bağlı. O yüzden yurt dışına gitmek de markalaşma ve fikir ihracatı ile mümkün. Biz de birçok firmada bu potansiyel var. Kısır olarak şöyle düşünüyoruz; PR yapıyorlar amaç yurt dışı değil diyerek dalga geçme gibi bile oluyor. Şahsen ben bunları görüyor, duyuyor ve yaşıyorum. Bu hep çekişmekten oluyor.
“Şöyle bir örnek vermek isterim, ilk 2010 da Dallas’a gittiğimizde orada büyük bir yer alıyorduk tam meydanda. Oranın karşısındaki Sheraton’un sahibi bizi otelinde ağırladı. Başka bir otelin sahibi belediye başkanı ile tanıştırdı. Hep Dallas’ı büyütmemiz lazım diye konuşuluyor ki Dallas’a baktığımızda Amerika’nın en büyük beşinci ekonomisi en az Türkiye ekonomisi kadar yurt içi hâsılası söz konusuydu o zaman. Küçük bir yatırım dahi bu denli ilgi görebiliyor. İstanbul’da ise sürekli bel altı köstek gördüm. Bu şekilde biz memleketimizi geliştiremeyiz. Fikir ihracatı ve markalaşma özgüvenle olur. Özgüven de tamamen başkalarına destek olmak ve başkalarını da kalkındırmaktan geçer. Çünkü özüne güvenen adam herkesin gelişimini ister. Kimsenin gelişimini tehdit olarak algılamaz. Biz de yeni bir fikir görsek ben hemen onunla ilgilenmeye çalışıyorum, üniversitelere gidiyoruz, gençleri dinliyorum. Çünkü böyle şeylerle memleketimiz kalkınacak. O yüzden ana gündemimizin hem üretim modellerini değiştirmeye hem de markayı nasıl ihraç edebilirizi düşünmeye getirebilirsek, konut markaları anlamında çok büyük bir potansiyele sahibiz diye düşünüyorum.”
Comments
No comment yet.