Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) yayımladığı son rapora göre, küresel çelik sektöründeki yapısal sorunların 2025 yılıyla birlikte daha da derinleşmesi bekleniyor. Raporda, 2025-2027 döneminde dünya genelinde çelik üretim kapasitesinin %6,7 artışla yaklaşık 165 milyon ton genişleyeceği öngörülüyor. Yeni kapasitenin %58’inin Asya’da, özellikle Çin ve Hindistan kaynaklı olacağı belirtilirken, kapasite artışlarının %16’sının sınır ötesi yatırımlardan oluşacağı ve bu yatırımlarda da Çin’in öncü rol oynadığı vurgulanıyor.
OECD, küresel çelik talebinin zayıf seyredeceğini ve bu durumun kapasite kullanım oranlarını %70 seviyelerine geriletebileceğini bildiriyor. 2021 yılında zirve yapan çelik fiyatları ise tarihi düşük seviyelere indi ve kârlılıkta da keskin bir düşüş yaşandığı aktarılıyor.
Talep bölgesel olarak değişiyor
OECD’nin değerlendirmelerine göre, çelik talebindeki seyir bölgesel farklılıklar gösteriyor. 2024 yılında gelişmekte olan birçok ekonomide güçlü talep görülürken, Çin'de keskin bir daralma yaşandı. OECD ülkelerinde de düşüş dikkat çekiyor. 2030’a kadar küresel çelik talebinin yıllık ortalama sadece %0,7 oranında büyümesi bekleniyor. Talebin Çin'de düşeceği, OECD bölgesinde ise sabit kalacağı tahmin edilirken; ASEAN, Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgelerinde güçlü bir talep artışı öngörülüyor.
Sübvansiyonlar rekabeti bozuyor
Raporda dikkat çeken bir diğer unsur ise devlet desteklerinin küresel rekabeti bozması. OECD dışındaki ülkelerde, özellikle Çin, MENA ve ASEAN bölgesinde sübvansiyonların çelik üretim kapasitesini yapay biçimde artırdığı ifade ediliyor. Çin’in sübvansiyon oranlarının OECD ülkelerinin yaklaşık on katı olduğuna dikkat çekilen raporda, düşük faizli krediler, ucuz enerji, doğrudan hibeler ve vergi avantajlarının rekabeti çarpıttığına işaret ediliyor.
Çin’in ihracatındaki yükseliş yeni ticaret önlemleri doğurdu
2024 yılında Çin’in çelik ihracatı 118 milyon ton ile rekor seviyeye ulaştı. Bu gelişme, küresel çapta ticaret önlemlerini tetikledi. Yıl boyunca 19 ülke toplamda 81 anti-damping soruşturması başlattı; bu sayı, 2023’e kıyasla beş kat artış anlamına geliyor ve 2016'daki çelik krizine yakın seviyelere işaret ediyor. Soruşturmaların %80’i Asyalı üreticilere yönelik olurken, Çin tek başına toplamın üçte birinden fazlasını oluşturuyor.
Bazı üreticilerin, uygulanan ticaret önlemlerini aşmak için ürünleri ara ülkelerde işleyerek yeniden ihraç ettiği veya üretim zincirinin farklı aşamalarında ürün ticareti yaptığı da raporda belirtiliyor. OECD analizine göre, 2013-2020 döneminde yön değiştiren veya şüpheli ticaret 21,5 milyon tona ulaşarak toplam ticaretin %17,6’sını oluşturdu.
Emisyonların azaltılmasında ilerleme sınırlı
Çelik sektöründe karbon emisyonlarını azaltma çabalarının, kapasite fazlası ve düşük kârlılık nedeniyle sekteye uğradığı aktarılıyor. 2025-2027 döneminde devreye girecek kapasitenin %40’ından fazlasının hâlâ yüksek emisyonlu BF/BOF teknolojisi ile üretileceği belirtiliyor. Karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmak için enerji verimliliğinin artırılması, yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması ve karbon yakalama-depolama altyapısının geliştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Elektrikli ark ocaklarında üretim yapan şirketlerin %52’si hidrojen bazlı teknolojilere geçmeyi hedeflerken, entegre tesislerin %74’ü karbon yakalama yatırımı planlıyor. Ancak, hidrojen bazlı teknolojilerin uygulanabilirliği, kaliteli hammadde ve yenilenebilir enerji kaynaklarının dağılımındaki dengesizlik nedeniyle sınırlı kalabiliyor.
Daha güçlü işbirliği çağrısı
OECD raporu, Çin kaynaklı düşük fiyatlı çelik ihracatının küresel piyasalarda dengesizlik yarattığını ve ticaret gerilimlerinin süreceğini öngörüyor. Küresel kapasite ve talep arasındaki yapısal uyumsuzlukların çözümü için daha güçlü uluslararası işbirliği ve veri paylaşımı öneriliyor. OECD, tüm büyük aktörlerin katılımıyla geliştirilecek ortak çözümlerin, çelik sektörünün geleceği açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguluyor.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı