2025 başında yeşil hidrojenin, küresel çelik sektöründe bir dönüşüm başlatması bekleniyordu. Karbon emisyonlarının yaklaşık %8’inden sorumlu olan bu sektör için hidrojen, sürdürülebilirlik vizyonunun temel aracı olarak görülüyordu. Ancak geçen süre içinde, bu dönüşüm beklenen hızda gerçekleşmedi.
Hidrojen teknolojisinin yaygınlaşmasının önündeki temel engeller arasında yüksek üretim maliyeti, güçlü enerji altyapısı ihtiyacı ve lojistik zorluklar yer alıyor. Elektroloz yoluyla hidrojen üretiminin ekonomik hale gelmesi, yalnızca bol ve ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarına dayandığında mümkün olabiliyor.
Bu durum, birçok üreticiyi hidrojen yerine daha düşük maliyetli geçiş çözümlerine yöneltti. “Teal steel” gibi doğal gaz temelli düşük karbon teknolojileri, birçok bölgede daha uygulanabilir alternatifler haline geldi.
Buna karşın, Suudi Arabistan hidrojen konusunda adımlarını yavaşlatmak yerine hızlandıran ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor. Vision 2030 çerçevesinde yalnızca iç tüketimi değil, küresel enerji ihracatını da dönüştürmeyi hedefleyen ülke, birçok önemli projeyi hayata geçirmiş durumda:
Sudair Güneş Enerji Projesi (1.5 GW)
Sakaka Güneş Santrali (300 MW)
Dumat al-Jandal Rüzgar Santrali (400 MW)
NEOM Yeşil Hidrojen Tesisi: Yıllık 4 milyon ton üretim kapasitesi ile küresel bir hidrojen ihracat merkezi olacak.
Ayrıca Suudi Arabistan, çelik üretiminde temiz enerji uygulamalarını doğrudan destekleyen yatırımlarla da öne çıkıyor. Dammam’daki doğrudan indirgenmiş demir (DRI) tesisi, yeşil çelik üretiminde stratejik bir rol oynuyor.
Bu gelişmeler, Batı’da yaşanan enerji ve sanayi entegrasyon sorunlarına da dikkat çekiyor. Örneğin, İngiltere'nin Scunthorpe çelik tesislerini kamulaştırma kararı, Avrupa'nın bu konudaki belirsizliklerini gösterirken, Suudi Arabistan’ın kararlı ve yatırım odaklı ilerleyişini daha da görünür kılıyor.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı