Bu adımların başında gelen İklim Kanunu, enerji, sanayi, ulaştırma gibi birçok sektörü etkisi altına alacak çok sektörlü bir dönüşüm sürecini başlatıyor. Özellikle karbon salımı açısından yüksek paya sahip olan demir-çelik sektörü, bu dönüşümün merkezinde yer alıyor.
İklim Kanunu ve Temel Düzenlemeler
İklim Kanunu ile Türkiye, Paris İklim Anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi uluslararası yükümlülüklere uyum sağlamayı hedefliyor. Kanun, sera gazı emisyonlarının azaltılması, temiz ve düşük karbonlu teknolojilerin yaygınlaştırılması, iklim değişikliğine uyumun güçlendirilmesi ve yeşil büyümenin desteklenmesini amaçlıyor.
Ürünlerin ve üretim süreçlerinin karbon ayak izinin azaltılması artık yasal bir zorunluluk. Sanayi tesisleri, emisyonlarına karşılık gelen tahsisatları teslim etmekle yükümlü olacakları Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamında yer alacak. ETS kapsamında işletmeler karbon salımlarını azaltmak ve dengelemek amacıyla karbon kredisi kullanabilecek; ancak bu kredilerin bağımsız ve onaylanmış kuruluşlarca belgelenmiş olması şart.
Demir-Çelik Sektöründe Mevcut Durum ve Zorluklar
SteelRadar'a konuşan bir uzman yaptığı değerlendirmede; Türkiye çelik üretiminin yaklaşık %75’i elektrik ark ocağı (EAF) yöntemiyle gerçekleştiriliyor. Bu teknoloji, hurda kullanımı sayesinde görece düşük karbon emisyonuna sahip. Öte yandan, ülkenin üç entegre çelik tesisi, ton başına 2.2-2.4 ton karbondioksit salımı ile Avrupa standartlarına yakın değerlerde emisyon yayıyor. Ancak şu anda elektrik ark ocağı üretimi için ETS kapsamındaki dolaylı (kapsam 2) emisyonlar henüz dahil edilmemiş durumda. Avrupa Birliği’nin bu kapsamdaki genişletme planları, önümüzdeki dönemde Türkiye üreticilerini doğrudan etkileyebilir.
Demir-çelik üretiminde düşük karbonlu teknolojiler (hidrojenle çelik üretimi, karbon yakalama gibi) halen gelişim aşamasında ve Türkiye’de yaygın olarak kullanılmıyor. Bu teknolojilerin yaygınlaşması ve ticari anlamda uygulanabilir hale gelmesi ise yıllar alacak gibi görünüyor.
Kanunla birlikte sanayi tesislerinin karbon sertifikası alma zorunluluğu getirilecek. Üretim planları doğrultusunda yıllık emisyon tahminleri yapılarak bu sertifikalar ETS piyasasında satın alınacak. Başlangıçta ücretsiz tahsisat imkânı sağlanacak olsa da, bu uygulamanın kapsamı ve süresi henüz net değil"
Yenilenebilir Enerji ve Finansal Destek Mekanizmaları
Sektör, karbon ayak izini azaltmak için yenilenebilir enerjiye yöneliyor. Ancak Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımlarının fabrika sahası içinde yapılması zorunluluğu, arazi kısıtları ve altyapı sorunları nedeniyle büyük engeller yaratıyor. Bunun sonucu olarak üretim tesislerinin genellikle uygun arazi buldukları Konya, Çorum, Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde yenilenebilir enerji yatırımları artıyor.
İklim Kanunu, Türkiye Yeşil Taksonomisi’ni tanımlayarak iklim dostu yatırımları teşvik ediyor. Yeşil tahviller, sürdürülebilir fonlar ve özel sektör destekli finansman modelleri aracılığıyla bankacılık ve sermaye piyasalarının düşük karbonlu projelere kaynak sağlaması hedefleniyor. Ancak bu destek mekanizmalarının etkinliği ve yaygınlığı sektör için kritik önem taşıyor.
Denetim, Yaptırımlar ve Cezalar
Kanun kapsamında emisyon izni almadan faaliyet gösteren işletmelerin faaliyetleri durdurulabilecek. Sera gazı raporu sunmayan işletmelere 500 bin TL ile 5 milyon TL arasında para cezası uygulanacak. Ozon tabakasına zarar veren maddelerin kullanımı, ithalatı ve ticaretinde ise 2,5 milyon TL’ye varan cezalar ile 3-6 ay arasında hidroflorokarbon kontrol belgesi yasakları getirildi. Denetim ve yaptırım yetkisi ise İklim Değişikliği Başkanlığı’na verildi.
Uluslararası Rekabet ve SKDM’nin Önemi
Avrupa Birliği, 2026 yılında yürürlüğe girecek SKDM ile ithal edilen ürünlerin karbon maliyetlerini doğrudan vergilendirerek karbon kaçağını önlemeye çalışıyor. Çin, Hindistan ve ABD gibi büyük üreticilerin bu düzenlemelere mesafeli duruşu, Türkiye’nin rekabetçi konumunu zorlaştırıyor. Bu nedenle Türkiye’nin kendi SKDM’sini kurarak hem ihracatta sorun yaşamaması hem de ithalatta karbon vergisini dengeleyebilmesi gerekiyor.
Uzman demir-çelik sektöründe düşük kar marjları nedeniyle artan karbon maliyetlerinin nihai ürüne yansımasının kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Örneğin, entegre çelik tesislerinde ton başına 2 ton karbondioksit salımı ve karbon fiyatlarının 75 euro civarında olması durumunda üretim maliyetleri ciddi şekilde yükselecek. Bu maliyet artışı, doğrudan tüketici fiyatlarına yansıyacak.
Sektörün Geleceği
Türkiye çelik sektörü, yenilenebilir enerji yatırımları ve hurda kullanım oranının yüksekliği sayesinde düşük karbonlu üretim açısından avantajlı bir konumda. Ancak, karbon sertifikası zorunluluğu, SKDM ve AB’nin giderek sıkılaşan düzenlemeleri sektörün rekabet gücünü zayıflatabilir.
Ayrıca, finansman kaynaklarının yeterince etkin kullanılması, karbon ticaret sistemindeki belirsizliklerin giderilmesi ve teknolojik yeniliklere hızlı adaptasyon sektörün geleceğini belirleyecek anahtar faktörler olarak öne çıkıyor. Yeşil dönüşümün gerekliliği, sektörün uzun vadede sürdürülebilirlik ve küresel rekabette kalabilmesi için fırsatlar sunuyor.
AB'den bir uzman ise konu ilgili; "Malum, AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması artık sahada. Türkiye'nin AB ile bu kadar entegre olduğu bir ekonomik yapıda, bu tarz bir karbon fiyatlama mekanizması olmadan ihracatın sürdürülebilir olması zorlaşıyordu. Yani Türkiye bu ETS'yi sadece “iklim dostu” olmak için değil, rekabet gücünü kaybetmemek için devreye alıyor. Açıkçası ben bunu iklim politikası ile ticaret stratejisinin kesiştiği çok somut bir örnek olarak görüyorum.Bu gelişme bana şunu net biçimde gösterdi: SDKM, sadece bir Avrupa politikası değil; küresel piyasalarda davranışları dönüştüren bir araç hâline geldi. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için, ETS gibi sistemler artık sadece çevresel değil, finansal ve stratejik zorunluluklara da dönüşüyor. Yeşil yatırım çekmekten tut, karbon risklerini azaltmaya kadar birçok kapı açıyor" dedi.
Sonuç
İklim Kanunu, Türkiye’nin çelik sektöründe zorunlu ve kapsamlı bir dönüşümü başlatıyor. Mevcut avantajlar ve teknolojik altyapı, sektörün bu dönüşüm sürecinde şanslı tarafları olsa da uluslararası rekabet ve karbon maliyetlerinin yönetimi büyük sınavlar getirecek. İşletmelerin, devlet destekleri ve finansman mekanizmalarıyla birlikte, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirmesi artık kaçınılmaz.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı