Paslanmaz çelikte antidamping soruşturmasının tamamlanmasına kısa bir süre kala, beyaz eşya sektörünü olası bir yeni vergi endişesi sardı. Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) Başkanı Gökhan Sığın, Türkiye’ye gelen paslanmaz çeliğin fiyatlarında hem menşe ülke fiyatlarıyla hem de dünya ortalamalarıyla karşılaştırıldığında belirgin bir fark görülmediğini söylerken, olası bir antidamping vergisinin zor bir dönemden geçen sektörü daha da baskılayacağına dikkat çekti.
Türkiye’de en büyük paslanmaz çelik üreticisi Posco Assan TST ile paslanmaz çelikten mamul üreticileri arasında ek vergi ve antidamping gerginliği sürüyor. Hatırlanacağı üzere paslanmaz çelik ithalatındaki ek verginin 1 Ocak 2024’te yüzde 8’den yüzde 12’ye çıkarılmasıyla hammadde ve mamul üreticileri arasında artan tansiyon, Posco Assan’ın Mayıs 2024’te yaptığı antidamping başvurusu ile daha da yükselmişti. Başvuruyu değerlendiren Ticaret Bakanlığı da 28 Haziran 2024’te Çin Halk Cumhuriyeti ve Endonezya Cumhuriyeti menşeli muhtelif (21 adet) gümrük tarife istatistik pozisyonları altında sınıflandırılan soğuk haddelenmiş paslanmaz yassı çelik ürünlerine damping soruşturması açmıştı. Soruşturmanın açılmasının üzerinden 13 ay geçerken, kısa bir süre içinde bakanlık yetkililerinin incelemelerini tamamlayıp soruşturmanın sonuca bağlanması bekleniyor. Otomotivden mutfak eşyalarına kadar pek çok sektörde kullanılan paslanmaz çeliğin Türkiye’de en büyük kullanıcılarından biri de beyaz eşya sektörü. Yaklaşık 2 yıldır hem talep hem de maliyet kaynaklı sorunlar nedeniyle sektörde satışlar düşerken, beyaz eşya sektör temsilcileri olası bir antidampingin sektörün içinden geçtiği süreci daha da zorlayacağına inanıyor.
“İthal fiyatları dampingli değil”
EKONOMİ’ye açıklamalarda bulunan TÜRKBESD Başkanı Gökhan Sığın, sektördeki son gelişmeleri ve paslanmaz çelikteki vergi tartışmalarını değerlendirdi. 2024 yılında Türkiye’de toplam 30 milyonun üzerinde beyaz eşya üretildiğini ve sektör genelinde yıllık yaklaşık 1 milyon tona yakın çelik/sac tüketiminin söz konusu olduğunu aktaran Sığın, çeliğin üretim maliyetlerindeki payının ürün türüne ve döneme göre değişmekle birlikte, genellikle toplam maliyetin yüzde 17 ila yüzde 20’sini oluşturduğunu belirtti. Sac ve paslanmaz çelik fiyatlarının arttığı dönemlerde bu oranın daha da yükselebildiğine işaret eden Sığın, “Özellikle paslanmaz çelik daha pahalı olduğu için bu tür girdinin toplam maliyet içindeki baskısı da ciddi biçimde artıyor. Dolayısıyla, çelik ve sac fiyatlarında veya ithalat maliyetlerinde yaşanacak her artış, sektörün genel maliyetlerine doğrudan ve önemli ölçüde yansıyacaktır. Bu noktada sektörün istihdam ve ihracat sürekliliği gözetilerek temel hammaddelerin temininde kısıtlayıcı önlemlerin azaltılması, ithalat üzerindeki korumacı uygulamaların gözden geçirilmesi ve sektörün sürdürülebilir rekabet gücünün korunması kamu yararına olacaktır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’de entegre bir paslanmaz üreticisi yok”
Türkiye’de entegre bir paslanmaz çelik üreticisi bulunmadığını vurgulayan Sığın, mevcut üretimin ise ithal edilen sıcak haddelenmiş paslanmaz çeliğin soğuk haddelenerek işlenmesini ifade ettiğine dikkat çekti. Sığın, “Ancak üretimin temel girdisi olan ana hammadde yine yurt dışından temin ediliyor. Bu süreçte üretime eklenen katma değer ise yüzde 10 civarında, yani oldukça sınırlı” değerlendirmesinde bulundu. Sektör verilerinin, özellikle Çin ve Endonezya menşeli ürünlerin ithalat fiyatlarının uluslararası piyasa seviyeleriyle uyumlu olduğunu gösterdiğine işaret eden Sığın, Çin ve Endonezya’dan dampingli paslanmaz çelik ithal edildiği iddialarını reddetti. “Bu ürünlerde, dünya fiyatlarından bağımsız, olağandışı düşük fiyatlarla karşılaşılmıyor” diyen Sığın, şöyle devam etti: “Damping, teknik olarak, bir ürünün ithalat fiyatının menşe ülkesindeki iç piyasa fiyatından ya da ‘normal’ değerinden daha düşük olması anlamına geliyor. Bu nedenle özellikle Çin söz konusu olduğunda, bu normal değerin tarafsız ve şeffaf ölçütlere göre belirlenmesi gerekiyor. Türkiye’ye gelen ürünlerin fiyatlarına bakıldığında hem menşe ülke fiyatlarıyla hem de dünya ortalamalarıyla karşılaştırıldığında belirgin bir fark görülmüyor. Diğer yandan, Dünya Ticaret Örgütü kuralları ve Türkiye’deki İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun’u gereği, bir önlem alınabilmesi için sadece damping tespiti yetmiyor. Aynı zamanda yerli üreticinin zarar gördüğünün ortaya konması ve bu zararın dampingli ithalattan kaynaklandığının net biçimde gösterilmesi gerekiyor. Son olarak alınacak önlemin kamu yararına uygun olup olmadığı da dikkate alınmalı.”
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı