Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, 2026’dan itibaren çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerinde SKDM kapsamındaki ürünlerin AB’ye ihracatında sera gazı emisyonlarının üçer aylık dönemler halinde raporlanmasının zorunlu olacağını söyledi.
Ardıç, emisyon verilerini eksiksiz ve doğru şekilde sunamayan firmaların, AB’deki ithalatçılar nezdinde ticari risk unsuru olarak değerlendirilebileceğine dikkati çekerek, bu sürecin sanayiciler açısından fiilen bir “uyum testi” niteliği taşıdığını ifade etti. Sanayicilerin öncelikle ihraç ettikleri ürünlerin SKDM kapsamına girip girmediğini tespit etmeleri gerektiğini belirten Ardıç, kapsam dahilindeki ürünler için tesis bazlı emisyon verilerinin toplanması, hesaplanması ve AB ithalatçılarıyla paylaşılmasının zorunlu olacağını vurguladı.
Yeni yılla birlikte raporlama yükümlülüklerinin mali bir boyut kazanacağını dile getiren Ardıç, emisyonlar için SKDM sertifikası satın alma zorunluluğunun başlayacağını kaydetti.
ASO Başkanı Ardıç, hazırlık yapmayan firmaların karbon maliyetleri nedeniyle AB pazarında rekabet gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceğini belirterek, SKDM’yi yalnızca bir yükümlülük değil, sanayinin yeşil dönüşümünü hızlandıracak stratejik bir araç olarak gördüklerini söyledi. Özellikle Ankara sanayisinde güçlü şekilde temsil edilen çimento, metal ve döküm sektörlerinde, tedarik zincirinin tamamını kapsayan emisyon verisi yönetiminin giderek daha belirleyici hale geldiğini ifade eden Ardıç, bu kapsamda TÜBİTAK 1831 Yeşil İnovasyon Teknoloji Mentörlük Programı başta olmak üzere çeşitli çalışmalarla firmaların hazırlık sürecini desteklediklerini aktardı.
Çelik sektörü için düşük karbon avantajı
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan da SKDM sürecinin çimento, alüminyum, elektrik, çelik ve gübre sektörleri açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi.
Türk çelik sektörünün uzun süredir Avrupa pazarına entegre bir yapıyla üretim yaptığını ve ihracatının önemli bir bölümünü AB ülkelerine gerçekleştirdiğini hatırlatan Yayan, sektörün çevre mevzuatına uyum konusunda ciddi yatırımlar yaptığını ifade etti. SKDM’nin, AB’nin iklim politikalarının ticaretle daha doğrudan ilişkilendirildiği yeni bir aşamaya işaret ettiğini dile getiren Yayan, Türkiye’nin elektrikli ark ocaklı tesislerde üretim payı açısından dünyada öne çıkan ülkelerden biri olduğunu vurguladı.
Üretimin yaklaşık yüzde 70’inin bu teknolojiye dayanmasının, Türk çelik sektörünü kömür bazlı yüksek fırınlarla üretim yapan ülkelere kıyasla daha düşük karbonlu bir konuma taşıdığını belirten Yayan, bunun SKDM karşısında sektör için önemli bir rekabet avantajı sunduğunu kaydetti. Ancak geçiş döneminin sona ermesiyle birlikte raporlama yükümlülüklerinin daha sıkı ve standart hale gelmesinin, teknik kapasitesi sınırlı üreticiler açısından ilave maliyetler doğurabileceğine dikkat çekti.
Yayan, SKDM uygulamasında ürün bazlı gerçek emisyon verilerinin esas alınmasının büyük önem taşıdığını, varsayılan değerlerin ise istisnai ve geçici bir araç olarak kullanılması gerektiğini ifade etti. Aksi halde düşük karbonlu üretim yapan tesislerin dahi haksız mali yüklerle karşılaşabileceğini söyledi.
Rekabet dengesi vurgusu
SKDM’nin nihai uygulama aşamasında, AB Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında Avrupalı üreticilere tanınan ücretsiz tahsislerin kademeli olarak kaldırılması süreciyle uyumlu şekilde yürütülmesi gerektiğini belirten Yayan, AB içindeki üreticiler korunurken üçüncü ülke üreticilerine eş zamanlı mali yük getirilmesinin rekabet dengesini bozabileceğini vurguladı.
Türkiye gibi AB ile Gümrük Birliği ilişkisi bulunan ve sanayisi yüksek düzeyde entegre ülkelerin özel durumunun dikkate alınmasının önemine işaret eden Yayan, SKDM’nin korumacı bir araç haline gelmemesi gerektiğini dile getirdi.
Çimento sektöründe maliyet uyarısı
TÜRKÇİMENTO Üst Yöneticisi Volkan Bozay ise taslak düzenlemelerin yürürlüğe girmesi halinde SKDM kapsamındaki maliyetlerin yaklaşık beş kata kadar artabileceğini belirtti. Özellikle varsayılan emisyon değerlerinin kullanılmasının, çimento sektöründe beklenenden daha yüksek maliyet riskini beraberinde getirdiğini ifade eden Bozay, her tesis için çimento ve klinker bazında gerçek emisyon verilerinin doğru ve güvenilir şekilde sunulmasının kritik olduğunu kaydetti.
Kaynak:AA
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı